ÜNYE KELİMELERİ SÖZLÜĞÜ

(ÜNYE LÜGATÇESİ)

 

DR. MÜRSELİN GÜNEY

 

Ünye'de ve yakın çevresinde kullanılan bu bölgeye has çok sayıda kelime vardır. Bu kelimelerin çoğu Türkiye Türkçesinin esasını teşkil eden İstanbul Türkçesinde kullanılmamaktadır. Bir kısım kelimeler ise, İstanbul Türkçesinde mevcut olmakla beraber, Ünye ağzında o kadar farklı şekilde söylenmektedir ki, ayrı bir kelime olarak değerlendirilmesi zaruri hale gelmektedir. Son on yıllar içinde, ülke içindeki ulaşımın kolaylaşması ve göçün artması, şehirleşme oranının yükselmesi, sesli ve görüntülü yayın organlarının çoğalması sonucunda mahalli ağızlar giderek hususiyetlerini kaybetmeye, terkedilmeye ve unutulmaya başlanmıştır. Yirmili yaşlar ve altındaki bir çok Ünyelinin mahalli ağzı ve kelimeleri pek az bildikleri görülmektedir. Mahalli kelimeler ve ağız özelliklerinin tesbit edilmesinin ne kadar önemli olduğu açıktır.

 

Ünye kelimeleri büyük oranda tarihi Türk lehçelerine dayanmaktadır. Bu kelimelerin önemli bir kısmı, değişik orandaki söyleyiş farklılıkları ile birlikte Anadolu'nun ve Türk dünyasının çeşitli yerlerinde kullanılmaktadır. Meselâ "dav" (dağ) kelimesi Ünye ağzında "orman" karşılığı olarak kullanılmaktadır. Bu mânâ tarihi Orta Asya Türk lehçelerinde mevcut olduğu gibi, günümüzde Türk dünyasının en uzak köşesini teşkil eden ve Türkiye Türkçesi ile pek az benzerliği olan Yakut Türkçesinde de yaşamaktadır. Bir kısım kelimeler ise, tarihi Türkçe metinlerde geçmekle birlikte, günümüzde başka yörelerde kullanılmamaktadır.

 

Osmanlı Türkçesinde bulunan Arapça ve Farsça menşeli kelimelerden bazılarına Ünye ağzında, günümüz İstanbul Türkçesinden farklı mânâlar yüklenmiş olarak, yahut ayrı kelime sayılacak ölçüde ses değişimine uğramış olarak rastlanmaktadır. Osmanlı Türkçesinde mevcut olduğu halde günümüz İstanbul Türkçesinde terkedilmiş olan bazı Arapça ve Farsça kelimelere de Ünye ağzında rastlamak mümkündür

Bunun yanı sıra, Türkçe dışındaki dillerden Osmanlı İmparatorluğu devrinde alınmış gibi görünen bazı kelimeler de vardır. Bu kelimeler daha ziyade Ünye şehir ağzında görülmekte olup, çoğu denizcilikle ilgilidir. Ses yapısı itibariyle bu kelimeler Rumca'dan geçmiş gibi görünmektedir. Ayrıca, Ünye bölgesine yerleşen Kafkasya asıllı Müslümanlardan alınmış gibi görünen az sayıda kelime vardır. Bu kelimelere bir örnek "aznahur" kelimesidir. Son asır içinde batı dillerinden geçip mânâ kaymasına uğrayıp mahalli hüviyet kazanan bazı kelimeler de vardır. Bu kelimelere "tiyatora" örnek olarak gösterilebilir.

 

Ünye kelimeleri sözlüğü ile ilgili malzeme toplamaya 10 yıl kadar önce başladık. Tesbit edilen kelime, deyim ve atasözleri kaydedilip doğrulama işlemi yapıldıktan sonra, alfabetik olarak bilgisayar ortamına kaydedildi. Bilindiği gibi, bazı kelimelerin söylenişinde köyler, hatta mahalleler arasında bile farklılıklar görülebilmektedir. Bu lügatçede kullanılan malzemenin toplanmasında ve telaffuzun tesbitinde Ünye şehir ağzı ile Saylan köyü Hüsemli mahallesinde kullanılan ağız esas alınmıştır. Bunların yanı sıra, Ünye'nin diğer yörelerinden alınan malzeme de değerlendirilmiştir.

 

İstanbul Türkçesinde kullanılan kelimelerin pek çoğu Ünye ağzında önemli ses değişmelerine uğramaktadır. Ses değişimine uğrayan bu kelimeler ayrı kelime olarak değerlendirilmemiştir. Ünye ağzında meselâ "baba" "buba"ya, "köy" "köv"e, "mescit" "meçit"e dönüşmüş olarak kullanılmaktadır. Bunların hiç biri ayrı kelime sayılmamış ve lügatçemizde yer verilmemiştir. Öte yandan, ses değişimi çok ileri seviyede olan ve ilk anda İstanbul Türkçesindeki aslının ne olduğu anlaşılamayacak kadar değişime uğramış olan az sayıda kelime lügatçemize alınmıştır. Meselâ lügatçemize aldığımız "damakkâr" kelimesi aslı "tamahkâr" olarak İstanbul Türkçesinde mevcuttur. Fakat tanınmasını zorlaştıracak ölçüde belirgin ses değişmesi olduğu ve mânâ farklılaşması da bulunduğu için, ayrı kelime olarak değerlendirilmesi gerekmiştir. Bazı kelimeler ise İstanbul Türkçesine göre ses değişimi hiç olmadan belirgin mânâ kaymasına uğramışlardır. Meselâ "seyir" kelimesinin Ünye ağzında uğradığı belirgin mânâ farlılığı onun ayrı bir kelime olarak değerlendirilmesini zaruri kılmıştır.

 

Lügatçemizde, kelimeler Ünye ağzındaki telâffuzla verildiği için, anlamayı kolaylaştırmak maksadıyla İstanbul Türkçesindeki söyleniş köşeli parantez içinde gösterilmiştir. Genizden gelen n sesini göstermek için (ñ) işareti kullanılmıştır. Bütün gayretlere rağmen, bazı kelimelerin mânâsını bulmak mümkün olmamıştır, veya bulunan mânâ şüphelidir. Daha çok lâkap olarak kullanılan bu tip kelimelere şimdilik lügatçede yer verilmemiştir. Eksiksiz ve kusursuz olmadığını bildiğim bu lügatçe başta eşim Dr. Ayşe Güney olmak üzere çok sayıda Ünye dostunun yardımları ile derlenmiştir. Hepsini şükranla anıyorum. İleride daha kusursuz hale gelebilmesi için, okuyanların tesbit ettikleri eksik kelimeleri ve farklı mânâları bana bildirmelerini rica ediyorum.

 

Dr. Mürselin GÜNEY

Sofular Mah. Yeşiltekke Sok. No 35 D 2 34260 Fatih-İSTANBUL

e-mail: murselin@yahoo.com

 

A HARFİ

 

aacu: ağabey

aahorda: işte şurada

aarı: vasıtasıyla, yoluyla, izleyerek "ameleler geçi yolundan aarı gittiler."

aavorda: bk aahorda

abrul beşi: eski nisan ayının beşine rastlayan fırtına günü

abrul: eski nisan ayı

abu: abla

aceske: diz altına kadar uzanan, dar, körüklü bir çeşit çizme

acı fındık: erken olgunlaşan bir fındık çeşidi

acımak: odun ve kerestenin vasfını kaybedip çürümeye dönmesi

acımuk: tadı acımsı olan

acımuk: yabani bir ot

ağaç tokaç: çalılık, dikenlik ve düzensiz arazi

ağız öykünmek: birinin söylediği sözü onu kızdıracak şekilde bozarak tekrarlamak

ağlamsuk: ağlamaya meyilli, çok ağlayan

aha: işte bu

ahacuk: işte burada

ahrında [âhırında]: en sonunda, nihayet

ak armut: bir armut çeşidi

ak kirez [ak kiraz]: pembemsi kırmızı renkli, lezzetli bir kiraz çeşidi

ak üzüm: beyazımsı, sulu ve mayhoş bir üzüm

akıllu [akıllı]: küçücük "akıllu uşaktan zopa yemiye utanmii mun?"

aklan: orman içlerinde sel akışıyla meydana gelen tabii yol

aksırak: mükemmel, âlâ

akulca: bk akıllu

alaboz kirez [alaboz kiraz]: geç olgunlaşan bir kiraz çeşidi

aladana: sırtı benekli, uzun duyargaları olan kınkanatlı bir böcek

alaf: hayvan yiyeceği olan kuru bitkiler

alamuk: havanın kâh güneş açıp kâh bozması hali

alarmak: kırmızılaşma, meyvanın kızarması

alçaarek: kısa boylu, alçak, basık

aldangoç: şaşırtma, aldatma

algon: lağım çukuru

alku: ceviz meyvasının yeşil renkli dış kabuğu

alkum: iki elle bir avuç miktarı

amel: ishal

ana: sirkenin yüzeyinde oluşan tabaka

ana-gız gavmu: gelin olan kızın düğünden sonra anne evine yaptığı ziyaret merasimi.

anca: az önce / ancak

ancakı: deminki, biraz önceki

andır galmak: ölmek, kahrolmak, kıymetten düşek

andır goymak: bir kişiyi veya eşyası değersiz saymak

andır: kötü ve işe yaramaz eşya

aniim: azlık veya küçüklük ifade eden ünlem "aniim! baa u gadacuk mu börek ayırdıız?"

añnalamak: eşek ve benzeri hayvanların sırtlarını kaşımak için yende yuvarlanmaları

arma: beşibirlikten daha büyük bir altın

arma: av tüfeği mermilerinin yerleştirildiği fişeklik

artin armut: bir armut çeşidi

asarmak: esirgemek, korumak, bir bitkinin çevresindeki başka bitkileri ortadan kaldırmak.

asıl tüllü [asıl türlü]: çeşit çeşit

asuda: bir çeşit muhallebi

aş: karalahana ve mısır çekintisi ile yapılan bulamaç kıvamında yemek.

aşlu fırma [aşılı hurma]: trabzon hurması diye bilinen, çekirdeksiz, tatlı ve iri meyva.

aşşaa göt [aşağı göt]: eğimli bir arazinin alt ucu

avrupa armudu: bir armut çeşidi

avu [ağu]: zehirli mantar.

ayıkmak: bir şeyin farkına varmak, gafletten kurtulmak

aykuru [aykırı]: çaprazlama

azınsamak: az görmek.

aznahur: azgın, korkunç, heybetli, azman

****************

ÖRNEK OLARAK SÖZLÜĞÜN "A" HARFİNE AİT MİSALLER VERİLMİŞTİR. HER HAKKI MAHFUZDUR.

ANA SAYFAYA DÖNÜŞ